Niksar Masaj Salonu Hizmeti – Masör Ece

Niksar Masaj Salonu Hizmeti  – Masör Ece

Niksar Masaj Salonu aşk olmadan, vücudun gizli saklı okşamalarla boşalıma ermesini de kabul edemezdim. Bu konudaki uyuşmazlığımı, babamın çalıştığı Revue Française’ın gösterim müdürü Antoine Redier kadar da ileri götürmüyordum. Redier, romanlarından birinde, son derece canlı bir anlatımla genç bir hanımı işlemişti. Kız, bir gencin kendisini öpmesine izin vermiş, sonra bu vakaı nişanlısına anlatmak yerine, nişanı bozmuştu. Bu hikâye, acılı bir çığlık benzer biçimde gelmişti bana. Arkadaşlarımdan biri, bir generalin kızı, her dansa gidişinde, kavalyesinin kendisini öptüğünü söyleyince, kızdım; kızı suçladım izin verdiği için.

Oysa kız, bunları anlatırken hiç de üzüntülü görünmüyordu. Bence, insanın her önüne gelene dudaklarını uzatması acı, uygunsuz ve her şeyden önce de yanlış bir davranıştı. Hiç kuşkusuz bu görüşlerimin temelinde, erkeklerin kızlarda uyandırdığı korkuyla karışık nefret yatıyordu. Her şeyden öte, kendi duygularımdan, kaprislerimden ürküyordum. Dans dersleri esnasında duyduğum tedirginliğin sebebi, bu durumun, benim isteğim dışında meydana gelmiş olmasındandı.

Niksar Masaj Salonu  bir dokunma, sıkıştırma, değme sonucunda, benden yararlanmak isteyecek ilk insanın önünde çözülmek istemiyordum. Benim de bir adamın kollarına atılacağım gün gelecekti. Fakat o günü ben seçecektim ve bu seçimim, aşkımın büyüklüğü ile kanıtlanacaktı. Bu ussal kendine yeterlik duygusu üzerine, bir de o güne dek bana öğretilenlerin ağırlığı biniyordu. Yıllarca o mukaddes bakireyi, ruhumu beslemiş, geliştirmiştim. Belleğimde hâlâ çamurlara bulanmış ermişin, ezilmiş zambakların görüntüsü vardı. Eğer fiziksel tat, tutkulu bir aşkın sonucu değilse, kirlenmekten, lekelenmekten başka bir şey değildi.

Niksar Masaj Salonu

Niksar Masaj Salonu taraftan da, hep aşın uçlardaydım, benim için her şey “yâ hep, ya hiç”ti. Birini seversem, bu sevginin sonu olmamalıydı. Kendimi tümüyle, kafam ve yüreğim, ruhum ve bedenim, geçmişim, bugünüm ve geleceğimle ona vermeliydim. Bu tasanda yeri olmayan duygusallıklarla kırılganlıklarla işim yoktu benim. Aslına bakılırsa, bu ilkelerin sağlamlığım tecrübe etme olanağım da yoktu; çünkü beni baştan çıkarmaya kalkışan kimse yoktu. Davranışlanm, çevremdeki terbiye anlayışına uyuyordu. Yalnız bir tek yönden ayrılıyordu: Ben, erkeklerin de kadınlarla aynı kurallara bağlı olmasını istiyordum.

Germaine teyze, üstü kapalı bir şekilde, Jacques’ın yaşamı fazlasıyla yakından tanımış olduğunı söyleyip, yakınmıştı annemlere. Babam olsun, yazarların çoğu olsun, evrensel efkarı umumiye olsun herkes delikanlılara hak tanıyordu bu mevzularda. Vakitı gelince, kendi toplumsal sınıflarına, durumlarına uygun birer kız bulup evlenirlerdi; ama o zamana kadar, aşağı tabakadan kızlarla, kolay elde edilen kızlarla, tezgâhtarlar, terzi çırakları, işçi kızlarla gönül eğlendirebilirlerdi. Bu töre, midemi bulandırıyordu. Aşağı tabakadan olanların ahlaksız olduklarını belletmişlerdi bana. Bundan dolayı, bir çfakatşırcı hanımın ya da bir çiçekçi kızın, uygunsuz davranışları bana son aşama organik görünüyor, hiç şaşırtmıyordu. Romancıların alabildiğine dokunaklı anlatımlarla kaleme aldıkları bu genç kadınlara acıyordum. Bunların aşkları, daha işin başlangıcında neticesuzluğa yargılıydı. Günün birinde, âşıkları, görgülü, terbiyeli bir kız uğruna tekmeyi atacaklardı bunlara. Hem demokrat, hem romantiktim. Bir erkek olduğu ve cebinde üç beş kuruşu bulunmuş olduğu için bu gençlere, bir kızın yüreğiyle oynamak hakkının tanınmasına isyan ediyordum.